Kanser Belirtileri, Kanser Tedavileri
Haberler >> Dünyadaki Son Gelişmeler
Kanseri Yaşamak

BAŞLARKEN;

Geçen yıl Amerikan Kanser Derneği  (A.C.S.) tarafından yapılan bir istatistik çalışmasında, A.B.D. de yaşayan erkeklerin yarısında, kadınlarınsa üçte birinde, yaşamları boyunca kanser ortaya çıkma riskinin bulunduğu açıklanmıştır. Ortalaması alındığında, bu tüm nüfus için yaklaşık % 40 lık bir orana karşılık gelmektedir. Bu insanların yakınları ve sevenleri de hesaba katılırsa, bir toplumun hemen tümünün, yaşamının en az bir döneminde bu hastalıkla yüz yüze geleceği söylenebilir. Yurdumuzda ne yazık ki, böyle sağlam istatistiksel çalışmalar olmasa da, bu kötü olasılığın bizim toplumumuz için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz.
Peki, bu denli yaygın bir hastalık hakkında gerçek anlamda neler biliyorsunuz?

“Sigara kanser yapar”,
“Sağlıklı beslen, kanserden  korun”
“Egzersiz yap, kanserden uzak kal”
“Kanserden korkma, geç kalmaktan kork” gibi magazin sayfalarını sık sık süsleyen sloganlar dışında; gerçek anlamda…

Yani, bu kötü olasılık başınıza gelirse ve hatta başınızdaysa, nasıl erken davranabileceğinizi, neleri ve nasıl yapmanız, neleri kesinlikle yapmamanız, nelere ve kimlere karşı uyanık olmanız gerektiğini, tedavinize nasıl katkıda bulunabileceğinizi, bu savaşta galibiyet olasılığınızı nasıl arttırabileceğinizi, biliyor musunuz?Ben, binlerce kanser hastası ve hasta yakınının bana öğrettikleriyle geçirdiğim 20 yıllık meslek yaşamımın getirdiği deneyimle, büyük çoğunluğun, bu soruya “hayır” yanıtını vereceğini biliyorum.Kimileri, hastalığın belirtilerini bilmediklerinden, geç yola çıkarlar.
Kimileri, tedavinin bir organizasyon ve uzman takım çalışması gerektirdiğinden habersiz olduklarından, doğru yolu geç bulur veya hiç bulamazlar.
Kimileri, tedavi alternatiflerini öğrenmediklerinden, yolda gereksizce organlarını,
Kimileri, bazı medyanın da desteklediği şarlatanlara uyup yollarını kaybederler.
Kimi yok yere umudunu,
Kimi, boş yere hedefini yitirir…
Oysa kanser, sıklık sıralamasında kalp hastalıklarından sonra ikinci ölüm nedeni olsa da, uygun tedavilerle hastaların % 60 ı 5 yıldan uzun süre yaşarlar. Bu “5 yıl” kritik bir süredir. Çünkü bu süre içinde tekrarlamayan birçok kanser türünde hasta, bu hastalıktan kurtulmuş kabul edilebilir. Yani bu “amansız” denen hastalık, doğru yol bulunduğunda aslında hiç de ümitsiz değildir.
Biz, bu ülkenin kanserle uğraşan bilim adamları, yıllardır, çeşitli kongre ve sempozyumlarda, sunduğumuz araştırmalar ve yaptığımız konuşmalarla kanser tedavisiyle ilgili bilimsel literatüre katkıda bulunmaya çalışırız. Ama gerçek yaşama döndüğümüzde, orada anlattıklarımızın, yukarıda saydıklarımıza iyi yönde hiçbir katkıda bulunmadığını acıyla fark ederiz.
Ve işte bunu fark ettiğimizde, toplumumuzla, bu bilgileri, onların anlayabileceği bir dille paylaşmak, bir daha, bu göz göre göre yanlışları yapmamalarını sağlamak isteriz. Tam da o zaman “Yeni Asır” gibi; insanın sorunlarına duyarlı bir gazete, sizle aynı duyguları paylaşır ve size koynunda bir yer açmayı teklif ederse hiç düşünmeden “EVET!”dersiniz.
Benim de başıma gelen iyi şey, işte budur, sevgili okur…

NERDEN ÇIKTI BU KANSER ?

Bana, günlük yaşamda özellikle yaşlı hastaların sıklıkla yönlendirdikleri sorulardan biri, “Bundan 50-60 yıl önceye kadar, kanser yokmuydu? Hiç adını duymazdık” tır.
Oysa kanser, insanlar dünyada ilk belirdiği andan beri vardır. Ama son yarım asırda, teknolojik gelişmeler sayesinde daha sıklıkla tanı konabilmekte ve sanki son yıllarda ortaya çıkan bir hastalık gibi düşünülmesine neden olmaktadır. Daha önceleri özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde, hastaların çoğu tanı konamadan kaybediliyordu. Bugünse daha sonra da değineceğim gibi artık tanıda da, tedavi yöntemlerinde de A.B.D ve Avrupa standartlarında bir çok merkeze
sahibiz.
Sağlıklı bir insan vücudu, yaklaşık 30 trilyon hücreden oluşur. Bu hücrelerin tümü, çekirdeklerinde anne ve babadan gelen 500.000 sayfalık bir kitabı doldurabilecek kadar genetik bilgi içeren, yaklaşık 1 mikron inceliğinde ama 1 metre uzunluğunda sarmal bir merdiven şeklindeki “DNA” adlı yönetici molekülü barındırır. Yani, deri hücresi de karaciğer hücresi de tamamen aynı yapıdaki bu molekül tarafından yönetilir. Hücre; tipine göre bu molekülün değişik bölgelerinden gelen bilgileri (ya da aldığı emirleri) kullanarak, yaşamsal işlevlerini görür, gerektiğinde çoğalır ve yine bu molekül üstünde bulunan bir genin programladığı saat geldiğinde ölür.
İşte bu molekül, çeşitli etkenler tarafından hasara uğratıldığında, bazen, hücreler kontrol dışı çoğalmaya ve yayılmaya başlarlar. Artık ölümleri  için programlanan o saat de durmuştur. Giderek, bulundukları yerden taşmaya ve vücudun başka bölgelerine taşınmaya başlarlar. Bu durum, gövdesinden çıkan bacakları ve kıskaçlarıyla bir yengeci anımsattığından, bu hastalığa, Latince’de yengeç anlamına gelen “kanser” ismi konmuştur.
DNA yı hasara uğratan bu etkenler, çeşitli tahriş edici veya toksik kimyasallar (sigaradakiler gibi), radyasyon (güneş ışığındakiler dahil), ciddi yanıklar, özellikle mukoza denen örtücü tabakalarda sürekli tahriş yapan fiziksel nedenler (İyi yapılmamış takma dişler gibi), bazı virüsler veya aileden gelen bazı kalıtımsal faktörlerdir. Bazen bu nedenler üst üste binip etkiyi artırırlar veya DNA sı hasara uğrayan hücreyi, hormonlar gibi bazı faktörler kışkırtıp, çoğalmayı ve dolayısıyla süreci hızlandırırlar. Bu nedenle çoğu zaman, “bu kanser, şu nedenle oluşmuştur” demek mümkün değildir.
Yani, bazı cahillerin, sözde ciddi, aslında rating ten başka kaygısı olmayan televizyon programlarına konuk olup, bu yüzyılda hala fütursuzca iddia ettikleri gibi, kanser kesinlikle bir mikrop (?) falan değildir. Bu insanlara ve amaçlarına ileride daha ayrıntılı değineceğiz.

 

Yarın: Nasıl erken yola çıkabiliriz? Kanserin belirtileri

*: Prof. Dr. Hilmi Alanyalı
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi; Balçova /İzmir. Tel: 4124202
ONKOMER Kanser Tedavi Merkezi, Bornova/İzmir Tel: 4626300
e-mail: info@hilmialanyali.com

P

Haber Resimler Galerisi