Kanser Belirtileri, Kanser Tedavileri

Haftanın Yazısı

ROBERT GORTER DENEN ŞARLATAN: "VE KANSER TARİH OLUYOR, TEDAVİ YÖNTEMİ BULUNDU."

10 Soruda Kanser Nedir?

10 soruda kanser türlerini öğrenme, korunma yolları konusunda giriş bilgisi edinmenizi sağlıyoruz. En merak edilen sorular.

Prostat kanseri - Tedavi Yöntemleri

 

 

 

 

 

 

Erken evre prostat kanserinin tedavisinde, cerrahi (radikal prostatektomi) ve radyoterapi (ışın tedavisi) eşit sonuç veren iki tedavi yöntemidir. Hangi tedavi tipinin seçileceğine, hastanın yaşam beklentisine, başka hastalıklarının olup olmadığına, tümör karakteristiğine ve hastanın yaşam kalitesine dayalı beklentilerine bakılarak karar verilir. Prostat dışına yayılmış (kapsül invazyonu dahil) kanserlerde ise seçilmesi gereken lokal tedavi yöntemi,  doğrudan radyoterapidir.  Ayrıca radikal prostatektomi sonrası cerrahi sınırlarında tümör tesbit edilen, ekstrakapsüler veya seminal vezikül invazyonu bulunan  hastalarda ve operasyon sonrası PSA seviyelerinin hala ölçülebilir düzeylerde olması durumunda postoperatif radyoterapi endikasyonu konulabilir. Bunu dışında yineleme durumlarında kurtarma radyoterapisi ve metastatik hastalıklarda (özellikle kemik metastazlarındaki ağrı veya spinal basıya yönelik) palyatif radyoterapi de diğer uygulama alanlarıdır.

Hormonal tedavilerin de prostat kanseri tedavisinde önemli bir yeri vardır. Buradaki amaç, prostat kanserini tetikleyen androjenik hormonları baskılayarak, kanser hücrelerinin çoğalmasını engellemektir. Ancak hormonal tedaviler, tek başlarına kullanıldığında, kanser hücreleri bunlara karşı zaman içinde direnç geliştirerek yeniden çoğalmaya başlayabilirler. Bu nedenle, bu tedavi yöntemi, genellikle, ana tedaviye destek olmak için, örneğin; radyoterapi öncesi ve sırasında, tümörün küçültülmesini sağlamak için veya, yineleme ve metastaz durumlarında tercih edilir. Hormona dirençli metastatik hastlalıkta ise,  kemoterapi ve hedefe yönelik, monoklonal antikor tedavileri kullanılır. 

Son yıllarda, prostat kanseri tedavisinde radyoterapinin kullanımı belirgin derecede artmıştır. Çünkü  radyoterapi aygıtlarındaki teknolojik ilerlemeler sayesinde geliştirilen YART, GKRT gibi tedavi teknikleriyle, çevre normal dokularda (rektum, mesane vb) dozu minimalize ederken tümör volümüne yüksek dozlar uygulanabilmekte, bu da radyoterapinin başarı şansını yüksek düzeylere çıkarmaktadır. Çünkü toplam dozu, 74 Gy üstüne çıkartabilmek, prostat kanserinde lokal kontrol şansını belirgin ölçüde artırmaktadır.

 Postoperatif radyoterapide ise toplam dozun 64-68 Gy olması yeterli kabul edilir. 

 

 

 

 

 

 

Geniş Bilgi:

 

 

 

Tedavi imkanları
Aydınlanmak
Hastaların tedavi imkanları konusunda PSA testinden önce, en azından doku örneği alınmasından önce aydınlatılmaları gerekir. Prostat kanseri şüphesi teşhisini PSA değerinden yola çıkarak koymak veya biyopsi ile kesinleştirmek, sadece hasta tedavinin neticelerine katlanacaksa anlam taşır. Bu yüzden hasta tedaviden doğacak neticeleri esasen bilmelidir.
Prostat kanseri teşhisi bir acil durum değildir. Her hastanın hekimiyle beraber bir karara varabilmesi için, tek tek bütün yöntemlerin imkanları ve uygulanış biçimleri, kısmen çok farklı ve kısmen de bir hayli riski ve yan tesirleri olan bu yöntemler hakkında aydınlatılmalıdır. Hastanın olası terapi çeşitleri hakkında bilgi edinebilmesi için zamanı olmalıdır. En uygun olan uygulama, kombinasyon veya olası tedavinin zaman sırası, devamlı olarak araştırmalarda incelenmektedir. Belli bir müddet olarak bakıldığında, her en iyi tedavi tavsiyesi de gelişmeye devam etmektedir.
Tedavi, tümörün dağılımına ve ince dokusal muayenesinin neticesine hem de yaşa, sağlık durumuna ve başka kişisel faktörlere bağlıdır. Başlıca imkanlar şunlardır: Ameliyat, ışın tedavisi ve asıl hormonlarla, daha doğrusu antihormonal ilaç terapisi. Bunlar arasında kombinasyon yapmak da mümkündür.
Bu yöntemlerden hangisinin uygun olduğu, mevcut muayene sonuçlarını ele alarak, ayrıntılı olarak konuşulmalıdır. Bazı hastalık vakalarında iyileşme şansı açısından bakıldığında, aynı neticeyi veren çeşitli tedavi yöntemleri arasından seçim yapılabilir. Sonuç itibariyle hangisinin seçileceğini, hastaların hekimleriyle ayrıntılı olarak görüşmeleri gerekir, çünkü burada sadece tıbbi veriler değil, kişisel faktörler de ağır basar.
Ufak ve az habis tumörleri bulunan yaşlı hastalarda, önce terapi uygulanmaması, aksine beklenip tümörün büyüyüp büyümediğine bakılması, ve icabında sonradan tedaviye başlanması, daha uygun olabilir (”beklemek ve gözetlemek” ingilizce: „Wait and See“ veya „Wait and Watch“). Bu stratejinin uygulanması halinde, belli zaman aralıklarıyla PSA değeri ölçülür ve gerekirse prostattan doku örnekleri alınır.
Ameliyat
En önemli operatif tedavi metodunu, radikal prostatektomi oluşturur. Bu metotla prostatın yanısıra tohum kabarcıkları da alınır. Şayet karsinom sadece prostatla sınırlıysa, bu ameliyat özellikle başarılı netice verir. Ama geçen senelerde, karsinom prostat kapsülünü aşmış ise de bu yöntemin uygun olabileceği, ortaya çıkmıştır.
Bu ameliyat kapsamında kalçadan bazı lenf boğumları alınıp incedokusal incelenerek, içlerinde tümör hücrelerinin olup olmadığına bakılır. Mikroskop altında hastalığın lenf boğumlarına da yayıldığı anlaşılırsa, prostat çoğunlukla buna rağmen alınır. Şayet ön muayene neticelerinin aksine, hastalığın lenf boğumlarına fazlaca yayıldığı anlaşılırsa, doktorlar ameliyatı genelde keserler, çünkü hastanın bu durumda başka bir tedaviye ihtiyacı vardır. Ancak ameliyat esnasında böyle bir karar vermek zorunda kalınması pek nadirdir, çünkü PSA değeri ve buna bağlı olarak yapılan diğer muayeneler çoğunlukla durumun önceden tahmin edilmesi hususunda iyi birer yardımcıdırlar.
Eğer ameliyat tümörün eksiksiz olarak temizlenmesini vaat ediyorsa, lokal olarak sınırlı olan tümörlerde, tamamen iyileşme şansı yüksektir. PSA değeri genelde birkaç hafta içersinde normal seviyesine düşer. Prostatın kendisi, guddemsi tohum kabarcıkları ve kalça lenf boğumları, genelde karın kasık kemiğinin üst tarafından kesilerek alınır. Perineden, yani makat ve haya torbası dokusu arasından girerek ameliyatı yapmak, diğer bir imkandır. Kalça lenf boğumları, karın kasık kemiğinin üst tarafından kesilerek veya anahtar deliği cerrahisi ile alınır.
Ameliyatta kesilen idrar borusu, idrar kapağıyla tekrar birleştirilir. Bu müdahale kan dolaşımının yoğun olduğu bir bölgede yapıldığından, kan alınmasını gerektiren, şiddetli kanamalar bazen meydana gelebilir. Hasta ameliyat öncesi, daha sonra ameliyat esnasında gerekebilir düşüncesiyle, kan aldırmasının gerekli ve mümkün olup olmadığını hekimlerle konuşulabilir. Radikal prostatektomi basit bir ameliyat değidir. Bu nedenle, yeterli tecrübeye sahip bir merkezde yapılması uygun olur.
Tümorün yayılmasıyla ilgili yapılan muayenelerde, şayet tümörün çok büyük olduğu vu çevresindeki dokulara yayıldığı anlaşılırsa, operatör tümör dokusunu tamamiyle alamaz. O takdirde ameliyat anlamsızdır. Böyle hallerde bu hastalar için ışın tedavisi mümkündür. Eğer hastalık lenf boğumlarına yayılmışsa veya uzak organlarda metastaz oluşmuşsa, hormonal terapi uygulanır.
„Anahtar Deliği Cerrahisi“
„Anahtar deliği ameliyati“: Küçük bir kesikle yapılan endoskopik ameliyat, şimdiye kadar edinilen tecrübelere göre „açık ameliyata“ bir alternatif olabilir. Bu ameliyat, doktor ayrıntıları büyüteçle görür gibi gördüğünden, mümkündür.
Bu tür bir laparoskopik radikal ameliyatla açık ameliyatın ön koşulları aynıdır: Sadece ön muayenelerin neticesinde çevresine yayılmamış bir tümör olduğu varsayılan hastaların ameliyat edilmeleri gerekir. Bu metod kapsamında da prostatın yanısıra tohum kabarcıkları da alınır. Bu müdahale büyük ölçüde tecrübe gerektirir ve şimdiye kadar sadece bazı merkezlerde uygulanmaktadır.
Bu yöntemin başlıca avantaj hastalara fazla yük binmemesidir. Eğer cerrahın yeterince tatbiki tecrübesi ve rutini varsa, müdahale açık ameliyatta olduğu kadar uzun sürmez ve hastanede kalınması gereken süre de kısalarak ortalama bir haftayı geçmez. Ameliyat sonrası hastaların daha az ağrıları olur ve daha çabuk iyileşirler.
Bazı kliniklerde hastalar bu ameliyat yöntemiyle bini aşkın defa ameliyat edilmelerine rağmen, bu yöntem henüz rutinleşmemiştir. Bu yöntem uzun süre uygulandığında vereceği neticeler bakımından, normal ameliyat kadar iyi sonuçlar verdiği anlaşılıncaya kadar, kendini kanıtlamak zorundadır.
Olası ameliyat sonuçları
Prostat tam kapama kasının olduğu yerdedir. Ayrıca o çevrede, penisin kabaran dokularını besleyen damar ve sinir bağları bulunmaktadır. Bu nedenle, ameliyatın başlıca amaçlanmayan sonuçları, dış kapama kasının hasar görmesi nedeniyle istenmeyen su dökme (idrarı tutamamak) ve sinirlerin hasar görmesi nedeniyle penisin kabarabilme (ereksiyon) kabiliyetinin kaybıdır (iktidarsızlık). Bu tür istenmeyen ameliyat sonuçlarının sayısı, son yıllarda geliştirilmiş ameliyat metodlarıyla azalmıştır. Ama tümörün yayıldığı alan bu strüktürlere de yaklaştıysa ve bu yüzden geniş bir alanın alınması gerekiyorsa, bu sonuçlar kaçınılmazdır.
Hastalar hekimleriyle ayrıntılı olarak bu sonuçlar hakkında konuşmalıdırlar. Şayet bu sonuçlar meydana gelirse, problemler mahremiyetle ilgili olsa da, hekimle açık açık konuşulmalıdır. Gerçi her zaman bir çare bulunamaz, ama bazı sonuçlar en azından hafifletilebilir.
Prostatın her iki yanında bulunan damar sinir bağları ameliyatla alınırsa, ereksiyon kabiliyetinin yitirilmesi önlenemez. Sadece ender hallerde sinir tellerinin kendi kendini tamiri sonucu altı ay veya bir sene sonra ereksiyon kabiliyeti yeniden oluşmaktadır. Şayet tümör kesinlikle prostatla sınırlı ise, ki bu husus çoğu zaman ancak ameliyat esnasında saptanabilir, sinirlerin korunması yoluyla, en azından bazı hastaların ereksiyon kabiliyeti muhafaza edilebilir. Ama iktidarın muhafazası pahasına, bir ameliyatı yarım yapmak durumu olmamalıdır, çünkü aksi takdirde tümör tekrar büyüyebilir ve sonuçta ameliyat anlamsız olmuş olur.
Geçici olarak idrarı az veya çok tutamama hali hemen radikal prostatektomi akabinde, hemen hemen her hastada ortaya çıkar, çünkü kapama kasının hızlı reaksiyon göstermesini sağlayan refleksler bozuktur. Kapama kasının tekrar eski fonksiyonunu tam manasıyla yerine getirebilmesi saatler, günler, haftalar ve bazen altı aya kadar sürebilir. Ameliyat edilen hastaların %5 - kadarında kalıcı olarak idrarı tutamama hali oluşur. Ameliyattan önce ve sonra fizik tedavi terapisti / terapisyeni nezaretinde kalça tabanı kaslarının sürekli düzenli çalıştırılması, uzun süreli idrarı tutamama durumunun oluşması ihtimalini azaltır. Kanserden müteessir hastalar böyle bir tedavi imkanı hakkında hekimlerine danışmalıdırlar. Rehabilitasyon esnasında da bu konu hakkında konuşmak için bir fırsat olacaktır. Ameliyat perineden girilerek yapıldıysa, çok ender olarak en azından arasıra büyük abdesti tutamama hali olabilir.
Laparoskopik prostatektomi yönteminin de („Anahtar deliği cerrahisi“) ameliyat sonuçlarından olan idrar tutamama ve cinsel iktidar açısından problemleri aynıdır. „Açık” ameliyatta olduğu gibi sorumlu sinirlerin korunmaları bazı durumlarda mümkündür. Ameliyat edilen hastaların kadarında ancak mikroskop altında tesbit edilebilecek küçüklükte tümör kalıntıları eski prostat bölgesinde kalabilir (Tıp terminolojisindeki terim: pozitif kesim kenarı). Bu durumlarda sonradan ışınlama yapılması yerinde olabilir.
Işın Tedavisi
Küçük ve prostat sınırını aşmamış olan tümörlerde, ameliyata karşı bir alternatif olarak, şu ana kadar olan tecrübelere göre aynı sonucu veren, yani kesin iyileşme şansı sunan, ışın tedavisi uygulanır. Bu imkanı her hasta tedavi planlaması çerçevesinde hekimleriyle görüşmelidir, çünkü ışın terapisinin genelde radikal prostatektomiden daha az yan etkileri vardır. Fakat iktidarsızlık veya idrar tutamama gibi yan etkilerin ışın tedavisinden sonra da ortaya çıkması mümkündür.
Prostat sınırını aşmış, bölgesel ilerlemiş ve ameliyat edilemeyen tümörlerde sadece ışın tedavisi seçilir. Önceden başlanılan ve paralel olarak uygulanan hormon terapisi daha iyi netice alınmasını sağlar. Diğer hastalıkların da mevcudiyeti halinde veya hasta ilerlemiş yaşta olduğundan dolayı
ameliyat hasta için bir risk teşkil ediyorsa veya hasta ameliyatı reddediyorsa, yine yöntem olarak ışın tedavisi seçilir.
İleri derecede bölgesel ilerlemiş tümörlerde ameliyata ek olarak (adyuvant) uygulanan ışın tedavisi, ameliyat edilmiş olan bölgede yeniden bir kanserin gelişme riskini, henüz kesin olmamakla beraber, muhtemelen azaltabilir.
Genel olarak tümör bölgesinin ışın tedavisi dışarıdan uygulanır (harici ışın tedavisi). Toplam ışın dozajı yedi hafta boyunca verilmek üzere küçük dozajlara bölünür. Kural olarak hastalar, haftasonu hariç, haftanın beş günü ışın tedavisine gelirler. Fakat PSA değerinin belirgin bir şekilde düşmesi ameliyatın aksine aylarca sürebilir.
Modern, özenli ışın tedavisi planlaması sayesinde, çevredeki dokunun daha iyi korunabilmesi mümkün olduğundan, araştırmalar çerçevesinde daha yüksek dozajlarla, daha kısa sürelerde ışınlama yapmaya çalışılıyor. Bu şekilde sağlıklı dokuya fazla zarar vermeden, tümöre olan etkinin artacağına dair ümit var.
Dahili ışın tedavisi: Seeds ve Afterloading
Konvansiyonel ışın tedavisi yerine, prostatla sınırlı olan bir karsinomu, ışın kaynaklarını direkt tümörünün üzerine getirerek onu böylece içeriden tedavi etmek mümkündür (interstitiel ışınlama veya kısa mesafe ışınlaması = Brakiterapi).
Burada “Seeds„ olarak adlandırılan, radyoaktif madde içeren kapsüllerin (çoğunlukta radyoaktif iyot veya palladyum) direkt tümörün içine yerleştirilmeleri ön plandadır. Kapsüller, ultrason kontrolü altında, kanül iğneleri yardımıyla, perineden daha önce iyice hesaplanmış olan pozisyonlardan prostatın içine yerleştirilir. Hastanın tüm bunları hissetmemesi için, tam narkoz veya omurilik anestezisi uygulanarak, kısmi narkoz verilir.
Prostatın büyüklüğüne göre 80 adet kapsüle kadar kullanılabilir. Direkt prostatın içine uygulanan ışınlama yoğunluğu, dışarıdan uygulanan ışınlama yoğunluğundan bir hayli yüksektir. Buna karşı erişim uzaklığı kısadır ve ışınlama etkisini çabuk kaybeder. Kapsüller prostatın içinde kalır ve dokuz ay gibi uzun bir süre boyunca ışınlamaya devam ederler. Genel olarak dışarıya olan ışınlama o kadar azdır ki, kurşun önlük takma zorunluluğu yoktur. Yalnız ilk günlerde çocuklarla veya hamilelerle yakın bedensel temas kurulmamalıdır. Bununla ilgili ayrıntılı bilgileri radyoterapistler vermektedir.
Bölgesel sınırlı hastalıkta Seeds terapisi şimdiye kadar olan neticeler göz önünde bulundurulduğunda, harici ışın terapisi ve radikal prostatektomi yöntemleriyle kıyaslandığında aynı değerde sonuçlar vermektedir. Ama henüz bu yöntemin neticelerininin iyice değerlendirilebilmesi için fazla vaka sayısı mevcut değildir.
Kısa mesafe ışınlamasının bir ikinci tekniği de sonradan doldurma yöntemidir (Afterloading). Burada da diğer yöntemde olduğu gibi, kısa süreli narkoz veya omurilik anestezisi altında, daha sonra radyoaktif iridyum ile doldurulan ve vücutta kısa bir süre bırakılan, kanül iğneleri prostata yerleştirilir. Bu tedavi harici ışınlama ile kombine edilerek iki defa tekrarlanır. Bu yöntem daha çok bölgesel ilerlemiş tümörlerde uygulanır. Afterloading yöntemi neticelerinin iyice değerlendirilebilmesi için fazla vaka sayısı mevcut değildir.
Olası yan tesirler ve sonuçlar
Günümüzde uygulandığı gibi, bilgisayar idareli ışınlama planlaması, ışınlanacak bölgeyi sınırlayarak, sağlıklı doku büyük ölçüde korunur. Buna rağmen ışın terapisinin yan etkileri çoğunlukla tamamen önlenemez. Işınların mukozaya zararlı etkilerinden dolayı geçici olarak idrar torbasının ve bağırsakların iltihaplanmalarına sıkça rastlanır, ama bunlar genellikle dört hafta içerisinde yine diner.
Ender olarak da sonbarsakta ve idrar torbasında kronik „ışınlama iltihaplanması“ gelişir (ışın koliti, ışın sistiti). Ameliyat sonucu oluşan basınç altında idrar tutamamanın aksine ışınlamadan sonra daha ziyade sık sık idrar yapma şeklinde kendini gösteren sürekli idrar yapma isteğine kadar varan, idrar basınç semptomatiği meydana gelir. Erkeklerin takriben yarısında beş sene sonrasında da ereksiyon sorunları devam eder. İdrar torbası ve sonbarsakta meydana gelen yan etkiler harici ve dahili ışınlamada nitelik bakımından farklıdır ancak sayısal olarak benzerdir.
Tümörlerin takriben kadarı ışınlamaya ya hiç ya da uzun vadede hiç cevap vermezler. Bu kendini PSA değerinin düşmediği veya tekrar yükseldiği hastalarda gösterir. Bu durumda hormon terapisi uygulanır.
Ameliyat mı veya ışın tedavisi mi uygundur? Karşılaştırmalı terapi sonuçları
Çeşitli tedavi şekilleri lehinde ve aleyhinde o kadar çok bilgi mevcut ki, özel istekler ve ihtiyaçlar da dikkate alınarak, genel bir fikir edinebilmek ve seçim yapabilmek kolay değildir. Birçok hasta için tedavi şekillerinin tesirleri yanısıra, yan etkilerin ve uzun vadede ortaya çıkacak sonuçların karşılaştırılması sorusu da aynı derecede önemlidir. Bunlar birbirinden farklı olabilir. Birçok imkan alternatifi olduğunda, bunlar hakkında bilgi sahibi olunması, hangi terapiye karar verileceğini etkileyebilir.
Çoğu hallerde erken teşhis esnasında farkedilen küçük prostat karsinomları günümüzde mecburen, olması gerektiğinden daha derinlemesine tedavi edilirler, çünkü hangi tümörün herhangi bir zamanda saldırganlaşacağı ve hayatı tehdit edeceğini söylemek henüz mümkün değildir. Bu yüzden özellikle erken safhada olan küçük tümörlerde olası sonuçları karşılaştırmak mantıklıdır.
İdrar tutma
Aşağıdaki malumatlar karar vermede yardımcı olabilirler:
Ameliyattan sonra sürekli düzenli olarak kalça tabanı jimnastiği yapan hastaların %5 - kadarında bir seneden fazla idrarı tutamama halinin sürmesi beklenmelidir. Bu durum belki de kalıcı olacaktır ama çoğunlukla az miktarda idrar tutamama durumu beklenmelidir.
Işın tedavisindan sonra yüz hastadan üç ila beşi idrar tutamama durumundan müteessirdir.
Ameliyatın bir sonucu olarak perineden yapılan ameliyattan sonra nadiren belli belirsiz büyük abdesti tutamama veya idrar tutma zayıflığı meydana gelebilir.
Işın terapisinden sonra kronik sonbarsak tahrişi meydana gelebilir.
Ereksiyon ve cinsel ilişki kabiliyeti
Libido, yani cinsel temas kurma isteği, orgazm kabiliyeti gibi, ışın tedavisi veya ameliyat sonrasında baki kalır. Orgazm boşalmaya bağlı değildir. Boşalma ameliyattan sonra gerçekleşmez ve ışınlamadan sonra da azalmıştır.
Ameliyatın radikal yani geniş kapsamlı olma derecesine bağlı olarak, on hastadan takriben dokuzunun ereksiyon yani cinsel organın kabarma kabiliyeti kaybolur.
Ameliyatta tek tarafın sinirlerini korumak mümkünse, yaşa bağlı, yüz hastadan 60 ila 70inde ereksiyon kabiliyeti kaybolur. Her iki tarafın sinirleri korunabilirse, yüz hastadan 5 ila 20sinde kaybolur.
Cinsel ilişki kurma imkanına bakıldığında durum daha da kötüdür. Ancak maalesef ereksiyon kabiliyetinin muhafaza edilmiş olması, cinsel ilişkinin mümkün olduğu anlamına gelmez: Ereksiyonun süresi ve kalitesi halel görmüş olabilir. Başlıca prostat kanserinin görüldüğü yaş grubunda olan hastalar ve hekimleri, gerçekçi bir değerlendirme yaptıklarında düşünmelidirler ki, cinsel iktidar ve cinsel ilişki kurma kabiliyeti, yaş itibariyle ve kan dolaşımı bozukluğu, şeker hastalığı vb. hastalıklardan dolayı da azalabilir.
Tamamen iktidarsız kalınması ameliyata kıyasla ışın terapisinden sonra daha enderdir. Fakat on hastadan üç ila altısı da ereksiyon kabiliyetlerinde ve ereksiyon kuvvetinde bir azalma olduğunu bildirmişlerdir. Ayrıca müteessir hastalar ameliyat olup olmayacaklarına karar vermeden önce, günümüzde ışın terapisinin ender olmamakla beraber anti hormon terapisi ile kombine edildiğini dikkate almalıdırlar: Bunun da cinsel ilişki kurma kabiliyetine etkileri ve de başka yan etkileri vardır.
Narkoz alabilme kabiliyeti, yara iyileşmesi ve genel sağlık durumu
Tümörün kontrolü için hekimler tarafından benzer neticelerin alınması ön koşuluyla, ameliyata veya ışın tedavisine karar verirken, genel sağlık durumu da büyük bir rol oynar. Narkoz alabilme kabiliyeti, yara iyileşmesinde meydana gelebilecek riskler ve diğer kişisel faktörler de terapi seçimini belirler.
Antihormonal terapi
Ameliyatla veya ışınlamayla tümör dokusunun tamamen alınması veya yok edilmesi mümkün değilse, kanser artık diğer organlara sıçramışsa ve de ameliyat veya ışınlama sonrasında tekrarlarsa, tüm vücutta etkili olabilen tedavi şekilleri uygulanır. Bunların başında hormon terapisi gelir.
Tümör bölgesel olarak ilerlediyse de veya lenf boğumları hastalandıysa da, çoğu doktorlar ameliyattan sonra (adyuvant) hormon terapisini tavsiye ederler. Araştırmalar sonucunda elde edilen bilgilerin gösterdiği gibi, bu yöntem hastalık seyrini olumlu etkilemiştir. Ameliyat ve hormon terapisi kombinasyonu, şimdiye kadar standart yöntem olarak görülmemektedir. Ancak ameliyat yerine ışınlama yapıldıysa, buna ilaveten bir hormon terapisi mantıklıdır. Hormon terapisine ışınlama ile beraber veya ondan önce başlanır ve ışınlamadan sonra da devam edilir.
Hormon terapinin temelindeki gerçek, ki aslında buna anti hormon terapisi demek daha uygundur, erkek cinsel hormonu testosteronun bir azalma ürünü sıhhatli prostatın fonksiyonu için gereklidir, ama bu ürün aynı zamanda karsinomun da büyümesine neden olur. Prostat karsinomunun işte burada açıklanan hormon bağımlılığından, ilerlemiş safhadaki hastalığın tedavisinde faydalanılır: Testislerde testosteron oluşmasını durdurarak ve / veya bu hormonun etkisini bloke eden maddeleri vererek, prostat karsinomunun büyümesi, çoğu hallerde en azından bir süre boyunca, hatta yıllarca, durdurulur. On hastadan sekizinde bu tedavi şekli olumlu netice verir. Fakat birçok karsinom hücreleri aylar veya yıllar sonra „sağırlaşırlar”, büyümeleri artık testosterona bağlı değildir ve antihormonal terapi etkisini kaybeder.
Testosteron üretimini durdurmanın iki imkanı vardır:
Hormon üretimini bastıran ilaçların verilmesi veya
hormon üreten testis dokusunun ameliyatla alınması
Günümüzde testis dokusunun ameliyatla alınması çok enderdir, çünkü ilaçlarla hormon üretiminin durdurulması ile cerrahi kastrasyon aynı sonucu vermektedir. Testislerin ameliyatla alınması özellikle genç hastalar için çoğu hallerde ciddi psikolojik sorunlar oluşturabilir.

İlaçla hormon blokajı
Arabeyin hormonu LH-RH, hipofiz bezi üzerinden testislerde testosteronun oluşmasını sağlar. LH-RH-Analogu, tabii LH-RH hormonuna benzeyen, daha çok etkili sentetik maddelerdir. Bunlar ilaç olarak verildikleri takdirde, testislerdeki hormon üretimini durdururlar. Bunların etkisi, tedavi sürdüğü müddetçe devam eder. LH-RH-Analogu depo preparat olarak verilir: Bir iğne ile belli bir miktar, karın derisinin altına enjekte edilir ve burdan etki maddesi yavaş ve düzenli olarak vücuda verilir. Ayda bir veya üç ayda bir yapılan depo iğnesi yeterlidir. PSA değerinden tedavinin başarılı olup olmadığı anlaşılır.
Tedavinin başlangıcında kısa bir süre için testosteronun üretimi artsa da, sonradan tamamen durur. Hormon üretiminin gecici olarak “alevlenmesini“ (ingilizce: „flare-up“) bloke etmek için ek olarak bir ila iki hafta süresince antiandrogen kullanılır. Bu maddeler de antihormonal tedaviye hizmet eder: Antiandrogenler, testosteronun hücrelere bağlanma yerlerini (Reseptorlar) bloke ederek, hormonun bağlanamamasını ve etkisini gösterememesini sağlarlar.
Böbreküstü bezleri de LH-RH hormonlarından bağımsız olarak testosteron etkisi olan hormonlar (Androgenler) oluşturduklarından, testislerin alınmasına veya LH-RH-Analogu ile tedaviye rağmen, vücutta hala az miktarda cinsel hormon bulunur. Bu yüzden bir müddet, kalan hormon etkisini durdurabilmek için, LH-RH Analogu ile sürekli olarak bir antiandrogenin kombine edilmesi tavsiye ediliyordu. Bu şekilde kanseri tamamen hormondan mahrum kılmak mümkündür. Tamamiyle androgen blokajı yöntemi standart değilidir: Bu yöntemin herhangi bir avantajı kesin olarak ispatlanamamıştır.
Sadece bir antiandrogenle yapılan tedavi gittikçe inisiyal olarak, başından beri, LH-RH-Analogu bir alternatif olarak uygulanmaktadır, çünkü yan etkileri daha azdır.
Eğer tümör biyolojik olarak ileri derecede habis ise, salt antihormonal terapinin etki etme şansı daha düşüktür. Bu durumda çoğunlukla estramustinfosfat tedavisi başlanır. Bu ilaç hafif bir kemoterapinin antihormonal ve sitostatik etkisini içinde barındırır.
Östrojen terapisi, yani dişi hormonları ile tedavi, artık günümüzde uygulanmamaktadır. Her ne kadar iyi etki etse de, kalp ve kan dolaşımı üzerinde yan etkileri vardı.
Sürekli terapi olarak hormon blokajı ve fasılalı tedavi
İlerlemiş safhadaki tümörlerin hormonla tedavisi sürekli terapidir. Genellikle etkili olduğu müddetçe uygulanır. Ancak şayet sonraki muayenelerde antihormonal önlemlere rağmen tümörün büyümeye devam ettiği tesbit edilirse veya yeni metastazlar oluşursa, stratejiyi değiştirmek gerekir. PSA değeri, antihormon tedavisi çerçevesinde, geniş ölçüde normal değerlere ulaşmalıdır. Yapılan ölçümler neticesinde gittikçe arttığı görülürse, tümör „hormona karşı sağırlaşmış” olabilir.
Yeni fasılalı androgen blokajı metodunda, önce birkaç ay tedavi uygulanır, sonra birkaç ay terapisiz geçer, ve bu aralarda hasta hormon blokajı almaz. PSA değeri bir süre sonra, terapisiz geçen devrelerde yine artmaya başlarsa, tedavi yeniden başlatılır. Hormon tedavisi eninde sonunda etkisini kaybedecektir. Bu yöntemle hormon terapisinin etkisini kaybetmeye başlamasını geciktirmek amaçlanmaktadır. Uygulamada bu yöntemin başarılı olup olmayacağı, şu sıralarda klinik araştırmalar yoluyla incelenmektedir. Standart bir yöntem değildir. Bu yöntemin avantajlarından biri, terapisiz geçen devrelerde hasta, hormon kesilmesinin yan etkilerinden rahatsız olmamaktadır.
Antihormonal terapinin istenmeyen etkileri
Ateş basması, şişmanlama, cinsel isteğin azalması ve iktidarsızlık gibi hormon terapisinin yan etkileri, testosteron mahrumiyetinin ve testosteron etkisinin bloke edilmesinin sonuçlarıdır. Buna rağmen her antihormonal terapinin tesiri biribirinden farklıdır. Buna karşı antiandrogen tedavisinde on erkekten yedisinde göğüste ağrı ve az çok meme bezelerinin aşırı şişmesi meydana gelir (jinekomasti). Bunu önlemek için, terapiye başlamadan önce, meme bezelerinin hafif ışınlanması, tavsiye edilir. Östrojenler
de göğüs üzerinde aynı etkiye sahiptirler, ancak kalp ve dolaşım sistemi açısından riskli oldukları için, artık hemen hemen hiç kullanılmamaktalar.
Libidonun, yani cinsel isteğin azalması ve ereksiyon problemleri LH-RH-Analogu tedavisinin tipik sonuçlarındandır, çünkü vücutta hemen hemen hiç testosteron kalmamıştır. Antiandrogen tedavisinde, Libido ve cinsel iktidar daha sık kalıcıdır ve daha az halel görür.
LH-RH-Analogu vasıtasıyla tamamen testosterondan mahrum kalınması, kemik yoğunluğunun azalmasına, yani osteoporoza yol açabilir. Bu durum antiandrogenlerde meydana gelmez.
Tedavi, hastaların bir kısmında ishale sebebiyet verebilir.
Lokal terapi için deneysel tedavi başlangıçları
Henüz geniş ölçüde prostatla sınırlı olan bir tümörün tedavi başarılarını iyileştirebilmek ve yan etkileri azaltabilmek için, birçok yöntem kliniksel olarak denenme aşamasındadır. Dolayısiyle nispeten az hasta bunlardan faydalanabilmektedir. Ayrıca emniyet, uzun vadede başarı ve yan etkileri hususunda henüz bilgiler noksandır.
Işın terapisi ile hipertermi
Klinik araştırmalarda, prostatla sınırlı olan tümörlerde harici ışınlama ile dahili ısıtma (interstitiyel hipertermi) kombinasyonu denenmektedir. Kanser hücreleri aşırı ısıtma sonucu, ışın terapisine karşı hassaslaşırlar. Isıtma işlemi için ultrasondan bakarak metal çubuklar sonbarsaktan prostatın içine yerleştirilir ve bir manyetik alan altında ısıtılır. Isıtma işlemi narkoz verilerek yapılır.
Bu şekilde prostatta 42 ve 48 derece arası sıcaklıklar elde edilebilir. Sekiz hafta boyunca, toplam altı ısıtma tedavisi ışınlamayı tamamlar. Alınan ilk neticelere göre, bu kombinasyon, tesir ve yan etki oranı bakımından, sadece harici ışınlama yapılması ile kıyaslanabilir. Bu kombinasyon ile daha iyi uzun vade neticeleri elde edilip edilmeyeceği beklenilmek zorundadır. Bununla ilgili henüz çok az tecrübeler mevcuttur.
Sadece hipertermi uygulaması, prostat karsinomu tedavisinde yeterli olmamaktadır.
HIFU: Çok yoğun odaklı ultrason
Prostat dokusunun yoğun ultrason ile (çok yoğun odaklı ultrason = HIFU) hedef tesirli alınması yeni bir yöntemdir ve böbrek taşlarını kırmada kullanılan metoda benzer.
Tedavi kısmi narkoz altında, çoğunlukla da omuriliğin uyuşturulması ile yapılır. Doktor ultrason başını sonbarsaktan sokar. Bir kerelik, takriben 90 dakika süren, bir müdahalenin çerçevesinde ultrason, hedef tesirli, prostat dokusunu “yakar“. Tedavi hastanede yatmadan uygulanabilir ve gerektiğinde tekrarlanabilir.
HIFU daha çok, kötü genel sağlık durumu veya diğer hastalıkları yüzünden ameliyat edilemeyen veya ameliyat olmayı reddeden, prostatla sınırlı karsinomları olan hastalar için uygundur. Önceden uygulanan ameliyat, ışınlama veya hormon terapisi gibi tedavilere rağmen, lokal bir nüksetme olursa, HIFU uygulanabilir, ama komplikasyon oranı yüksektir. Bu yöntemde, yok edilemeyen tümör kalıntıları, idrar yapamama, idrar tutamama, ereksiyon problemleri ve sonbarsakta fistüller gibi komplikasyonların meydana gelme oranı yüksektir.
Prostatın habis olmayan büyümelerinde (Adenom) bu metot artık uygulanmazken, habis tümörlerin tedavisindeki yeri henüz tam olarak belli değildir, çünkü şimdiye kadar yeterince uzun vadeli gözlemler yoktur.
Soğuk terapi (Kriyoterapi)
Tıbbi açıdan ameliyat olamayan veya ameliyat olmayı reddeden hastalar için prostatın Kriyoterapi yani dondurulma yolu ile yok edilmesi de olası bir alternatiftir. Lokal bir nüksetme olduğunda da Kriyoterapi uygulanabilir. Bu yöntemin de komplikasyonlar doğurma oranı yüksektir. Ancak tümör henüz prostatın sınırını geçmemiş olamalıdır.
Bir veya iki seansta, prostatın içerisine, genel narkoz verilerek veya omurilik uyuşturularak ultrason kontrolü altında, sondalar sokulur. Bu sondalar, 195 (eksi 195) derece olan sıvı azot ile doldurulur ve takriben 10-15 dakika orada bırakılır.
İzah edilen komplikasyonlar şunlardır: İnatçı tümör, yani yok edilemeyen tümör kalıntıları, idrar yapamama, idrar tutamama, ereksiyon problemleri ve sonbarsakta fistüller.
Prensip olarak HIFU gibi Kriyoterapi de tekrarlanarak uygulanılabilir. Bu metodun değeri ve başarısı henüz tam olarak belli değildir, çünkü şimdiye kadar uzun vadeli gözlemler mevcut değildir.

Hormon tesir etmeyen ve ilerlemiş prostat karsinomunun tedavisi
Prostat karsinomları er geç antihormonal tedaviye karşı „sağırlaşırlar”. Bu demektir ki, hastalık terapiye rağmen ilerlemeye devam eder.
Antiandrogenler alan bazı hastalarda, hormon terapisini durdurunca geçici olarak PSA değerleri beklenmeyen bir gelişmeyle azalır (antiandrogen kesilmesi sendromu). Başka bir antihormonal terapiye geçilmesi veya düşük dozajlı bir kortison terapisi de tekrar tepki oluşmasını sağlayabilir.
Kemoterapi
Eğer antihormonal terapi kesinlikle artık işe yaramıyor ise ve hastalık ilerliyorsa, hücre büyümesini frenleyen ilaçlar (Sitostatikler) gündeme gelir. Prostat karsinomu diğer tümörler kadar bu ilaçlara karşı duyarlı değildir. Son yıllardaki araştırmalar, kemoterapinin hastaların bir kısmında yarar sağladığını göstermiştir. Örneğin ağrı gibi, tümör ve metastaza bağlı semptomlar, çoğu hallerde dindirilebilmektedir. Çeşitli maddeler tek başlarına veya kombine edilerek kullanılır.
Kemoterapinin beklenilen tesirleri ve yan etkileri titizlikle karşılaştırılıp, teraziye konmalıdır ve hekimlerle görüşülmelidir.
Yeni ve deneysel tedavi konseptleri
Özellikle hormon tesir etmeyen prostat karsinomları olan hastalar için, yeni, daha etkili ve iyi kaldırılabilen ilaçların ve tedavi metodlarının aranması devam ediyor. Zira bu durum ameliyat veya ışınlamadan iyileşmemiş olan bütün hastalarda er geç meydana gelecektir.
Birçok tedavi hamlesi incelenmiştir ve hala edilmektedir. Bu husus, özellikle tümörün büyümesini idare eden mekanizmaya etki eden yöntemler için geçerlidir.
Çok önemli başarılar henüz elde edilememiştir, ama denenmiş ve bu yeni tedavi hamlelerinin akıllıca kombine edilmeleri halinde, ilerlemeler kaydedilebileceğine dair ümit vardır. Bilimin özellikle odaklandığı maddeler, tümör hücrelerin büyüme sinyallerinin iletilmesini bastıran veya tümörünün içindeki kan damarlarının gelişmesini engelleyen (Anjiyogenes frenlemesi), maddelerdir.
Gen terapisi ve bağışıklık terapisi
Gen terapisi ve bağışıklık terapisi gibi stratejiler de araştırılmakta, ancak gelişmenin çok erken safhasındalar ve faydaları olup olmadığına dair henüz pek bir şey söylenemiyor. Pratik tedavi şeklinde halihazırda bir rol oynamamaktadırlar.
Prostat karsinomunun moleküler biyolojik nitelikleri olan önemli “anahtar molekülleri” ve “anahtar genleri” araştırıldığı ve fonksiyonları tanındığı ölçüde, bu tür hamleler de gerçek tedavi imkanları haline gelebilir. Birçok erken safhada fark edilen, habis olmayan ve “taşıyıcısını“ belki de hiç bir zaman ciddi anlamda tehlikeye sokmayacak prostat karsinomlarının olması yönünden bakıldığında, bu tür yöntemlerin, bir zaman gelip de, ameliyata bir alternatif oluşturabilecekleri ümidi vardır.
Bu araştırma hamleleri, şimdi hasta olanlar için ne yazık ki çoğunlukla henüz doğrudan doğruya neticeler doğurmamaktadır. Gerçi araştırma sonuçlarının uygulama safhasına geçmeleri hızlanmıştır. Bir tedavi metodu rutin bir uygulama haline gelmeden önce, sıkı yükümlülükler altındadır ve test edilir. Bunun böyle yapılmasının nedeni, hastaların emniyetini tehlikeye sokmamak içindir.



Soru Gönderme Hattı (Ücretsiz)



İnternet üzerinden soru gönderebilirsiniz.

Soru Gönder

Randevu Hattı



Uzmanımızla yüzyüze görüşmek için randevu alabilirsiniz.